NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
عَمْرٌو يَعْنِي
ابْنَ
الْحَارِثِ
عَنْ ابْنِ
أَبِي هِلَالٍ
عَنْ عِيَاضِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
سَعْدِ بْنِ
أَبِي سَرْحٍ
عَنْ أَبِي
سَعِيدٍ
الْخُدْرِيِّ
أَنَّهُ
قَالَ قَرَأَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَهُوَ عَلَى
الْمِنْبَرِ
ص فَلَمَّا
بَلَغَ
السَّجْدَةَ
نَزَلَ فَسَجَدَ
وَسَجَدَ
النَّاسُ
مَعَهُ
فَلَمَّا
كَانَ يَوْمٌ
آخَرُ
قَرَأَهَا
فَلَمَّا
بَلَغَ
السَّجْدَةَ
تَشَزَّنَ
النَّاسُ
لِلسُّجُودِ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
إِنَّمَا
هِيَ
تَوْبَةُ
نَبِيٍّ
وَلَكِنِّي
رَأَيْتُكُمْ
تَشَزَّنْتُمْ
لِلسُّجُودِ
فَنَزَلَ
فَسَجَدَ
وَسَجَدُوا
Ebû Said el-Hudrî (r.a.)'den;
demiştir ki:
Resûlullah (s.a.v.)
minber üzerinde iken Sâd suresi'ni okudu. (Sûredeki) secde âyetine gelince inip
secde etti. Cemaat de onunla birlikte secde etti. Başka bir gün yine aynı
sûreyi okudu. Secde âyetine gelince cemaat secde yapmaya hazırlandı. Bunun
üzerine Hz. Peygamber:
" Bu ancak bir
nebinin tevbe (secde)sidir. Ama ben sizin secdeye hazırlandığınızı gördüm"
buyurup indi ve secde etti. Cemaat de secde etti.
İzah:
Hâkim, el-Müstedrek, II,
431. Beyhakî, es-Sünenu'l-kübra, II, 318.
Bu sûredeki secde
mahalli 24. âyettir. Gerçi burada zikredilen secde değil, rükû'dur. Ama bundan
maksat, müfessirlerin beyânına göre secdedir. Mezkûr âyette, Hz. Dâvûd
(a.s.)'ın secdesi hikâye edilmekle beraber, Hz. Peygamber (s.a.v.) secde
etmiştir. Çünkü Efendimiz kendisinden Önceki peygamberlere uymakla emr
olunmuştur.
Hz. Dâvûd
bağışlanmasını müteakib secde yapmış ve bu hal mezkûr âyette anlatılmıştır.
Hz. Peygamber de bir seferinde Dâvûd (a.s.)'a uyarak secde etmiş ama başka bir
seferinde aynı âyeti okuduğu halde secde için herhangi bir hazırlığa girmemiş,
ancak cemaatin hazırlandığım görünce, secde etmiştir.
İmam Şafiî Hz.
Peygamberin bu hareketini "Sad Suresinde tilâvet secdesi olmadığına"
delil saymıştır.
Ancak ResûluÜah
(s.a.v.)'in ikinci seferinde secde etmemesi mutlaka önün tilâvet secdesi
olmamasını gerektirmez. Belki o, bu secdenin diğerleri kadar kuvvetli
olmadığına delâlet eder. Nitekim bundan önceki hadis de buna delalet
etmektedir. Hanefîlerin önemli fıkıh kitablanndan Bedâi'üs-Sanaî' de bu konuda
özet olarak şöyle deniliyor: "Şafiî'nin sarıldığı şey, aslında bize
delildir. Çünkü biz bu secdeyi Cenab-ı Hakk'ın Dâvûd (a.s.)'ı bağışlaması, ona
mertebeler ve âhirette iyi bir makam va'detmesi ile ilgili nimetlerine bir
şükran olarak yapıyoruz. Onun için bize göre secde kelimesinin (24. âyetin)
sonunda değil de sözünün (25. âyetin) peşinden yapılır. Bu bizim hakkımızda
büyük bir nimettir. Çünkü Rabbimiz bizim yanılmalarımıza göz yumup günah ve hatalarımızı
bağışlayarak bize nimet veriyor. O halde bu secde tilâvet secdesidir. Çünkü
sebebi mevcuttur. O da âyetin okun-masıdir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ilk
cumada bu secdeyi yapması, onun tilâvet secdesi olduğunu gösterir. Ama diğer
cumada terk etmesi onun tilavet secdesi olmadığına delâlet etmez. Çünkü
Efendimizin secdeyi te'hîr etmek istemesi mümkündür. Nitekim bize göre secdenin
hemen yapılması vâcib değildir."[Kâsânî, Bedâ'üs-sanaî, I, 193.]